Maison

KARAKTERİN GİYSİSİ OLARAK ‘EW’

Ev ile içinde yaşayanlar arasında net bir ilişki vardır. Kişinin kendini eviyle ifade etmesi, sözlü olarak ifade etmesinden daha etkin bir tavırdır.

Size modern, minimal, iskandinav, endüstriyel gibi tarzlardan bahsetmeyeceğiz. Ufak bir araştırma ile her birinin detaylarını öğrenebilirsiniz. Bazılarının arasında çok az farklar olmasına rağmen ayrı bir tarz olarak addedilir. Bunların her birinde hoşunuza giden ayrı detaylar da olabilir. Siz de acaba hangi tarza daha yakınım diye düşünür durursunuz.  Ama bunu anlamak ve çözümlemek bizim işimiz.

Tavsiyemiz kendinizi bu tür hap bilgilerle yormayın.

Anlatmak istediğimiz başka bir şey.

Temelden başlayalım.. Kişiliğiniz, hem doğuştan gelen mizacınız hem de öğrenerek edindiğiniz deneyimlerden meydana gelir. Karakter ise çevreden edinilen bir parçanızdır. Deneyimlerinizin ve sosyal etkileşimlerinizin bir sonucu olarak oluşur. Yani karakteriniz sizin genetik mirasınız değildir. Çevresel faktörlerin bir sonucudur.

İdeal ve sizin karakterinize göre tasarlanmış mekanlar sizinle iletişim içindedir. Sizi karşılar, içeri alır, nerede bulunmak ve ne yapmak isterseniz ona izin verir, sizi anlar, yormaz, şaşırtmaz.

Kurgusunda mimarlık olan bir kitapta mimarlığın, insanlığın en büyük zanaatlarından birisi olduğu ifade edilirken, kişinin kendi evine atfedilen önem de büyüktür. Kitapta şöyle bir anektod geçer:

‘’Roark, Wynand’ın ofisinde onunla ilk defa tanıştığında, istediği her türlü imkana sahip olduğu halde Wynand’ın şu ana kadar evini neden inşa ettirmediğini şöyle açıklar. ‘Çünkü mutsuzdunuz. Bir çok kişi yaşadıkları gibi inşaat yaparlar-rutin olarak ya da anlamsız tesadüfler sonucu. Ama çok az kişi inşaatın bir sembol olduğunu anlar. Zihinlerimizde yaşarız ve varoluş da bu yaşamı fiziksel gerçekliğe getirme çabasıdır, onu hareket ve formla ifade etmektir. Bunu anlayan insan için, sahip olduğu ev yaşamının bir beyanıdır….’ ’’

Kitap: Hayatın Kaynağı-Ayn Rand

Mekanlar içinde yaşayan insanları yansıtmalı, yaşam dinamiklerine, bireysel ihtiyaçlarına cevap vermelidir. Ancak genelde rutin ve ‘olması gereken bu’ diye dikte edilen şekilde yaşam alanları oluşturuluyor. Oysa hiçbir mekan, insanlardan bağımsız düşünülemez, algılanamaz ve anlam kazanamaz. Onlardan izler taşımadıkça yapay bir görüntüden öteye gidemez.

Şimdi sinemayı düşünelim.

Sinemadaki hikayeyi seyirciye en iyi şekilde aktarmak için iki önemli unsur vardır. İnsan ve mekan.

Önce karakterler belirlenir. Onların geçmiş deneyimleri, yaşam tarzları, meslekleri karaktere giydirilir. Ardından mekanlar karakterlerin kimlikleri üzerinden kurgulanır. Çünkü karakterin çözümlenmesi için mekansal göstergelerin de anlatıma katılması gerekir.

Somut bir örnekle devam edelim.

Kendini sorgulayan üç kadının hikayesini anlatan ‘The Hours’ filminde karakterini evine yansıtabilen ve yansıtamayan iki farklı kadından bahsedelim.

Laura Brown karakteri, zamanındaki birçok kadın gibi küçük yaşta evlendirilmiş, hem anne hem de eş rollerini edinmiştir. Ev hanımı rolü onu oldukça rahatsız etmektedir. Yaşadığı hayatın kıskacından kurtulmak için tıpkı geçmişinde olduğu gibi kitaplara sığınmaktadır. Evinde kusursuz bir düzen vardır. Evin her yeri vazolarla, çiçeklerle, dekoratif eşyalarla süslenmiştir. Kitapları çok sevdiği halde evin hiçbir yerinde kitaplık yoktur. Ve sürekli mutfakta zaman geçirmektedir. Aslında kendini ifade edemediği bir dünyada yaşamakta ve bu onu git gide kendine ve çevresine yabancılaştırmaktadır. Toplumsal algının dayattığı hayatı yaşayan Laura, bireysel kimliğini evine de yansıtamamıştır. Hayatı dışardan kusursuzmuş gibi görünse de kendi karakteri ile toplumsal rolü gibi, evi de kendi kimliği ile örtüşmemektedir.

Filmde yer alan diğer bir karakter olan Clarissa da ise durum şöyle: Clarissa’nın evinde hem toplumsal rollerin dayattığı kadın figürünün hem de karakterin özgün kişiliğinin izlerini birlikte okumak mümkündür.  Editör olarak çalışmaktadır ve evinin bir odası onun çalışma yeridir. Gündelik olaylara enerjisi olan, herkesin ihtiyacına koşan, düşünceli, açık fikirli, çevresindekilerle kolay iletişim kurabilen ve duygu durumu olarak birden üzülüp sonra kendini hemen toparlayabilen güçlü, şehirli bir kadındır. Bununla birlikte evin iç mekanında, Laura Brown’ın evindeki gibi, saksılar, çiçekler, tablolar, süs eşyaları vb. görülmektedir. Bu göstergeler Clarissa karakterinin hem bir ev hanımı gibi evle oldukça ilişkili olduğunu hem de kendince entelektüel üretim ve çalışma performanslarına sahip olduğunu ifade etmektedir. Clarissa’nın evinde karakterin özgün kişiliğinin izlerini okumak mümkündür.

 

Şimdi yaşadığınız mekanlara tekrar bu gözle bakmanızı istiyoruz. Sizin hikayenizle mekansal kurgularınız örtüşüyor mu? Karakterinize ait izler okunabiliyor mu? Dahası varoluşsal adımlar atmanın zamanı gelmedi mi?